SUPER FORUM ANASAYFA
Would you like to react to this message? Create an account in a few clicks or log in to continue.

SUPER FORUM ANASAYFA

.....:::::::TURKIYENIN EN SUPER TURKCE PAYLASIM PLATFORMU SUPER FORUMA HOSGELDINIZ::::::.........
 
AnasayfaAnasayfa  AramaArama  Latest imagesLatest images  Kayıt OlKayıt Ol  Giriş yapGiriş yap  

 

 Hz. Abdülkadir Geylani (1078 - 1166)

Aşağa gitmek 
YazarMesaj
Admin
Admin
Admin
Admin


Erkek Mesaj Sayısı : 278
Yaş : 32
Kayıt tarihi : 09/12/07

Hz. Abdülkadir Geylani (1078 - 1166) Empty
MesajKonu: Hz. Abdülkadir Geylani (1078 - 1166)   Hz. Abdülkadir Geylani (1078 - 1166) Icon_minitimeSalı Ocak 01, 2008 5:44 pm

İslâm alimlerinin ve velilerinin
büyüklerinden Hazreti Abdülkadir Geylani, 1078 yılında İran'ın Geylan
şehrinde doğdu. Künyesi, Ebu Muhammed'dir. Muhyiddin, Gavs-ül-a'zam,
Kutb-i Rabbani, Sultan-ul-evliya, Kutb-i a'zam gibi lâkabları vardır.
Babası Ebu Salih bin Musa Cengidost'tur. Hz. Hasanın oğlu Hasan-ı
Müsenna'nın oğlu Abdullah'ın soyundandır. Annesinin ismi Fatıma, lakabı
Ümm-ül-hayr olup seyyidedir. Bunun için Abdülkadir Geylani, hem seyyid,
hem şerifdir. Abdülkadir Geylani, 1166'da Bağdatta vefat etti. Türbesi
Bağdattadır. Onun için şu ibare meşhur olmuştur: "Veliler Sultanı
Abdülkadir Geylani, aşk ile doğdu, kemal ile ömür sürdü ve kemal-i aşk
ile Rabb'ine vasıl oldu."


Bir gün Abdülkadir Geylani’ye, "Bu işe başladığınızda, bu yola adım
attığınızda, temeli ne üzerine attınız? Hangi ameli esas aldınız da
böyle yüksek dereceye ulaştınız?" diye sordular.


Buyurdu ki: "Temeli sıdk ve doğruluk üzerine attım. Asla yalan
söylemedim. Yalanı kağıda bile yazmadım ve hiç yalan düşünmedim. İçim
ile dışımı bir yaptım. Bunun için işlerim hep rast gitti. Çocuk iken
maksadım, niyetim, ilim öğrenmek, onunla amel etmek, öğrendiklerime
göre yaşamaktı. Küçüklüğümde Arefe günü çift sürmek için tarlaya gittim
bir öküzün kuyruğundan tutunup, arkasından gidiyordum. Hayvan dile
geldi ve dönüp bana; "Sen bunun için yaratılmadın ve bununla
emrolunmadın" dedi. Korktum, geri döndüm. Evimizin damına çıktım.
Gözüme, hacılar gözüktü. Arafat'ta vakfeye durmuşlardı. Anneme gidip;
"Beni Allahü teâlânın yolunda bulundur. İzin ver, Bağdat'a gidip ilim
öğreneyim. Salih zatları ve evliyayı bulup ziyaret edeyim" dedim. Annem
sebebini sordu, gördüklerimi anlattım. Ağladı, kalkıp babamdan miras
kalan seksen altının yarısını kardeşime ayırdı. Kalanını bana verip,
altınları elbisemin koltuğunun altına dikti. Gitmeme izin verip, her ne
olursa olsun doğruluk üzere olmamı söyleyip, benden söz aldı. "Haydi
Allah selamet versin oğlum. Allahü teâlâ için ayrıldım. Artık kıyamete
kadar bir daha yüzünü göremem" dedi. Küçük bir kafile ile Bağdat'a
gitmek üzere yola çıktım. Hemedan'ı geçince, altmış atlı eşkıya çıka
geldi. Kafilemizi bastılar. Kervanı soydular. İçlerinden biri benim
yanıma geldi. "Ey derviş! Senin de bir şeyin var mı?" diye sordu. "Kırk
altınım var" dedim. "Nerededir?" dedi. "Koltuğumun altında dikili"
dedim. Alay ediyorum zannetti. Beni bırakıp gitti. Bir başkası geldi, o
da sordu. Fakat, o da bırakıp gitti. İkisi birden reislerine gidip, bu
durumu söylediler. Reisleri beni çağırttı. Bir yerde, kafileden
aldıkları malları taksim ediyorlardı. Yanına gittim. "Altının var mı?"
dedi. "Kırk altınım var" dedim. Elbisemin koltuk altını sökmelerini
söyledi. Söküp, altınları çıkardılar. "Neden bunu söyledin?" dediler.
"Annem, ne olursa olsun yalan söylemememi tembih etti. Doğruluktan
ayrılmayacağıma söz verdim. Verdiğim sözde durmam lazım" dedim. Eşkıya
reisi, ağlamaya başladı ve; "Bu kadar senedir ben, beni yaratıp,
yetiştiren Rabbime verdiğim sözü bozuyorum" dedi. Bu pişmanlığından
sonra tövbe edip, haydutluğu bıraktığını söyledi. Yanındakiler de,
"İnsanları soymakta, yol kesmede sen bizim reisimiz idin, şimdi tövbe
etmekte de reisimiz ol" dediler. Sonra, hepsi tövbe ettiler. Kafileden
aldıkları malları sahiplerine geri verdiler. İlk defa benim vesilemle
tövbe edenler, bu altmış kişidir."


Abdülkadir Geylani, Bağdat'a geldi ve buradaki meşhur alimlerden ders
almak suretiyle hadis, fıkıh ve tasavvuf ilimlerinde çok iyi yetişti.
İlim tahsilini tamamlayıp yetiştikten sonra, vaaz ve ders vermeye
başladı. Hocası Ebu Said Mahzumi'nin medresesinde verdiği ders ve
vaazlarına gelenler medreseye sığmaz sokaklara taşardı. Bu sebeple,
çevresinde bulunan evler de ilave edilmek suretiyle medrese
genişletildi. Bu iş için Bağdat halkı çok yardımcı oldu ve zenginler
para vererek, fakirler çalışarak yardım ettiler. Derslerine devam
edenler arasında pek çok alim yetişti.


Abdülkadir-i Geylani, bir müddet ders verip, hak ve hakikatı
anlattıktan sonra, ders ve vaaz vermeyi bıraktı. İnzivaya çekilip,
yalnızlığı seçti. Sonra sahralara çıktı. Bağdat'ın Kerh harabelerinde
yaşamaya başladı. Bütün vaktini ibadet, riyazet ve mücahede ile
nefsinin arzu ve isteklerini yapmamak, istemediklerini yapmakla
geçirmeye başladı.


Buyurdu ki: “Irak'ın sahra ve harabelerinde 25 sene insanlardan uzak
kaldım. Benim kimseden, kimsenin benden haberi yoktu. Bazen uzun müddet
yemezdim ve "açım açım" diye içimin feryadını duyardım. Bazen üzerime
öyle ağırlıklar gelirdi ki, bunlar bir dağın üstüne konsa, tahammül
edemeyip, paramparça olurdu. Bu sırada; "Muhakkak zorlukla beraber bir
kolaylık vardır, şüphesiz zorlukla beraber kolaylık vardır" mealindeki
İnşirah sûresinin beşinci ve altıncı âyet-i kerimelerini okuduğumda
üzerimdeki ağırlıklar dağılıp, giderdi."


Devrinin ilim konusunda tek otoritesi olan Abdülkadir Geylani, tasavvuf
bilgilerini herkesin anlayacağı şekilde sundu. Ders ve fetva vermeye
yirmi sekiz yaşında başladı ve bu hal altmış yaşına kadar devam etti.
Tasavvuftaki yoluna onun ismine izafeten "Kadiriyye" adı verildi ve
O’ndan ilim ve feyz alan binlerce öğrencisi çeşitli memleketlere
giderek İslamiyeti anlattılar. Maddi ve manevi ilimlerdeki derinliği ve
üzerindeki manevi lütuf ve rahmetle dinin esaslarını yeniden dirilttiği
için kendine "dinin dirilticisi" anlamında "Muhyiddin" denmiş, O da bu
ismi Endülüs'te dünyaya gelen ve "Şeyhül Ekber" namıyla ün salan manevi
evladı İbni Arabi'ye vermiştir.


Abdülkadir Geylani hazretlerinin insanları gafletten uyaran,
kendilerine gelmesine vesile olan pek çok sözü vardır. Bunlardan
bazıları şunlardır:


"İnsanlara rehberlik eden kimsede şu hasletler bulunmazsa, o rehberlik
yapamaz. Kusurları örtücü ve bağışlayıcı olması, şefkatli ve yumuşak
olması, doğru sözlü ve iyilik yapıcı olması, iyiliği emredip,
kötülüklerden men edici olması, misafirperver ve geceleri insanlar
uyurken ibadet edici olması, âlim ve cesur olması."


"Şükrün esası, nimetin sahibini bilmek, bunu kalp ile itiraf etmek ve dille söylemektir."


"Kalp dünya arzularından birine bağlı kaldığı ve geçici lezzetlerden
birinin peşine takılıp gittiği müddetçe, imkanı yok, ahireti sevmiş
olamaz."


"Ey zavallı! Sana fayda vermeyen şeyler hakkında konuşmayı bırak. Dünya
ve ahirette sana fayda verecek işlerle uğraş. Boş işlerle uğraşmayı
bırak. Kalbinden dünya düşüncelerini çıkar. Çünkü yakında dünyadan
alınacak, ahirete götürüleceksin. Dünyada rahat ve hoş bir hayat arama.
Hz. Muhammed (S.A.V.); "Hayat, ahiret hayatıdır" buyurdu."


"Allahü teâlâdan dünya ve ahiretin hayırlarını iste. Sakın; "Ben
istiyorum. Fakat Allahü teâlâ vermiyor, ben de bundan sonra
istemeyeceğim." deme. Duaya devam et. Eğer istediğin şey ezelde senin
için takdir edilmiş ise, Allahü teâlâdan istedikten sonra, Allahü teâlâ
onu sana gönderir. Eğer istediğin o rızık ezelde senin için takdir
edilmemiş ise, Allahü teâlâ seni o şeye muhtaç kılmaz ve kendinden
gelenlere rıza gösterme nimetini ihsan eder. Eğer Allahü teâlâ senin
için fakirlik ve hastalık dilemiş ise, sen de Allahü teâlâya
fakirlikten ve hastalıktan kurtulman için yalvarırsın. O zaman Allahü
teâlâ sana razı ve memnun olacağın bir hal verir. Eğer, ezelde borçlu
olmak takdir edilmişse ve sen de borçtan kurtulmak için dua edersen,
Allahü teâlâ alacaklıyı sana kötü muamele etme halinden vaz geçirir.
Hatta borcundan azaltma veya hepsini bağışlama haline çevirir. Eğer
dünyada borçlu halden kurtarmazsa buna karşılık sana bol sevap verir."


"Acele etme. Acele eden, ya hata yapar veya hatalı duruma yakın olur.
Ağır ve temkinli hareket eden, o işte ya isabet kaydeder veya isabet
etmeye yaklaşır. Acele şeytandandır. Ağır ve temkinli hareket etmek
Allahü teâlâdandır. Umumiyetle aceleye sebep, dünyalık toplama
hırsıdır. Kanaat sahibi ol. Kanaat bitmeyen bir hazinedir."


"Halinizden şikayette bulunmayın. Sabredin, feryat etmeyin. Doğruluk
üzere devam edin. İsteyin, istemekte bıkkınlık göstermeyin. İçinde
bulunduğunuz istenmeyen hallerden dolayı ümitsizliğe düşmeyin. Daima
ümitli olun. Birbirinize düşman değil, kardeş olun. Birbirinize buğz
etmeyin. Allahü teâlâya, rızası için yapılan sabırlar ve tahammüller,
asla karşılıksız kalmaz. Onun için bir an olsun sabrediniz, mutlaka,
senelerce bu sabrın mükafatını görürsünüz. Ömrü boyunca kahraman
lakabıyla meşhur olan, bu lakabı, bir anlık cesareti neticesinde
kazanmıştır. Allahü teâlâ Kur'an-ı kerimde mealen; "Şüphesiz ki, Allah
sabredenlerle beraberdir" buyuruyor (Bekara suresi: 153)


"Hayatta olduğunuz müddetçe, ömrü fırsat biliniz. Bir müddet sonra
hayat kapısı kapanacak, bu dünyadan ayrılacaksınız. Gücünüz yettiği
müddetçe hayırlı işler yapmayı ganimet biliniz. Tövbe kapısı açıkken ve
elinizde bu imkan varken bunu fırsat biliniz. Tövbe ediniz. Dua etmeye
imkanınız varken, dua ediniz. Salih kimselerle beraber olmayı fırsat
biliniz."


"Mümin kimse küçük günahları da büyük görür. Hz. Muhammed (S.A.V.);
"Mümin kimse, günahını dağ gibi görüp, kendi üzerine düşeceğinden
korkar. Münafık ise, günahını burnu üzerine konan ve hemen uçan sinek
gibi görür" buyurdu."
Sayfa başına dön Aşağa gitmek
http://super.forumotions.net
 
Hz. Abdülkadir Geylani (1078 - 1166)
Sayfa başına dön 
1 sayfadaki 1 sayfası

Bu forumun müsaadesi var:Bu forumdaki mesajlara cevap veremezsiniz
SUPER FORUM ANASAYFA :: YAŞAM :: Biyografiler-
Buraya geçin: